İnsan, mesafeleri yaşadığı noktayı merkez alarak belirlediği için bize göre “Uzakdoğu” adı üzerinde oldukça uzak bir bölgeydi... Ama hayaller sınır ya da uzaklık tanımıyor. Çoktandır hayalini kurduğumuz Asya seyahatini nihayet 2013 yılında gerçekleştirme fırsatı bulduk. Mesafelere göre değil hayalleri gerçeğe dönüştürmek için plan yapınca, hayatımız boyunca unutamayacağımız harika bir deneyim yaşadık. Yirmi günlük Vietnam – Kamboçya –Tayland gezimizin, beni en çok büyüleyen Vietnam’a ilişkin detaylarını paylaşıyorum. Yolculuğa hazırlanırken gezi bloglarından epey faydalanmış olduğumu söyleyebilirim; özellikle de sevgili Gökçe’nin gezi deneyimlerini aktardığı Off the road on the track adlı blogundan.(http://gokcedemirci.blogspot.com.tr/) Yalnızca Uzakdoğu değil, birçok ülke hakkında faydalı ipuçları bulabileceğiniz site oldukça iyi bir rehber.
En Sevdiğim Tatil...
Bugüne kadar en keyif aldığımız tatiller, eşimle birlikte seçtiğimiz lokasyona göre aylar öncesinden heyecanla planlarını yapmaya başladığımız, tur şirketlerinden uzak durarak kendi turumuzu, istek ve beklentilerimiz (ve elbette paramız J) doğrultusunda şekillendirdiğimiz ve böylelikle kendimizi özgür hissettiğimiz tatillerdi. Taa ki geçtiğimiz Ekim ayı için yine aylar öncesinden öncelikle uçak biletimizi alarak hazırlık yapmaya başladığımız “Vietnam-Kamboçya-Tayland Turu”muza kadar... Aslına bakılırsa gezinin Kamboçya ve Tayland ayağı için eski rutinimizin pek dışına çıktığımız söylenemez... Ama Vietnam her anlamda bambaşka bir deneyim oldu bizim için... İlk kez bir tur ile anlaşarak bu büyülü ülkeyi kısa zaman içinde elimizden geldiğince keşfetmeye çalıştık. İyi ki de öyle yapmışız. Tur dediysem, büyük bir grup eşliğinde, dar zaman dilimleri içerisinde, oradan oraya koşturmacayla geçen ve “panoramik” şehir turları arasına serpiştirilen “ekstra” turlarla dolu klasik anlamda bir tur canlanmasın gözünüzde. Eşim ile birlikte iki kişilik özel turumuz başkent Hanoi’de havaalanında karşılanmamızla başlayıp, dolu dolu geçirilen bir haftadan sonra Ho Chi Minh City (diğer adıyla Saigon) havaalanına bırakılmamızla sona erdi. Turumuzun detaylarını gün gün paylaşacağım; ama önce paylaşmak istediğim başka şeyler var...
Uzakdoğu bilinmezlikleri ve bambaşka kültürleri bünyesinde barındıran bir bölge; özellikle Türkler tarafından henüz yeni yeni keşfedilmeye başlanan Vietnam. Daha önceki gezilerimizde yaptığımız gibi ülkeyi kendi imkanlarımızla gezmeye çalışsaydık sanırım birçok yerden haberimiz dahi olmayacaktı. Çünkü emin olun Avrupa’da bir şehri veya ülkeyi dolaşmakla uzaktan yakından alakası yok. Bir kere başından büyük ve korkunç bir savaş geçmiş ve aradan geçen kırk yıllık zamana rağmen hala savaşın izlerini taşıyan bir ülkeden bahsediyoruz. Ulaşım ağları hala yeterince gelişmemiş, dolayısıyla cennet kadar güzel yerler arasında kendi imkanlarınızla hele de toplu taşıma araçlarına güvenerek transferleri sağlamanız imkansız olmasa da çok zor. İşte bu noktada, tur şirketinin size sağlamış olduğu fırsatlar devreye giriyor! Biz gezimizin başından sonuna kadar klimalı lüks araçlarla sağlanan ulaşımdan (neden buna vurgu yaptığım, kuru ve sıcak havası göz önünde bulundurulduğunda kesinlikle anlaşılacaktır), sözleşilen saatlerden bir dakika bile şaşmayan son derece saygılı şoförler ve yine aynı şekilde verdikleri hem tarihi hem kültürel bilgilerle bize eşlik eden rehberlerimizden, gezip gördüğümüz yerlerden öylesine memnun kaldık ki - bugüne dek kendi gezilerimiz için büyük bir zevkle yaptığım hazırlık ve organizasyon işlerini bir adım daha ileri taşıyarak Uzakdoğu deneyimlerimizle birleştirmeye karar verdim ve kişiye ve küçük gruplara özel Vietnam-Kamboçya tur hizmetleriyle karşınızdayım... İş ortağım ise, gerek hazırlık sürecinde gerekse ülkede geçirdiğimiz bir hafta boyunca bize mükemmel bir hizmet sağlamış olan Vietnam’daki tur şirketi... Hazırlık sürecinde detaylı araştırma yapmak ve gideceğiniz ülkeden beklentilerinizi önceden belirlemiş olmak çok önemli. Bu doğrultuda dileyen geziseverlere, grup turlarındaki bağımlılık problemini ortadan kaldırarak, tamamen kendi talepleri doğrultusunda hazırlanacak kişiye özel Vietnam-Kamboçya programları oluşturmaktan mutluluk duyacağım...
Ve ilerleyen dönemde Laos – Tayland vb. ülkeler de hizmet alanımıza girecek...
Şimdi gelelim yirmi günlük Uzakdoğu seyahatimizin rüya gibi geçen Vietnam kısmını detaylarıyla anlatmaya...
1. GÜN
Bangkok’tan Hanoi’ye uçuşumuzu sabah erken saatte gerçekleştirdik; böylece Vietnam’daki ilk günümüzde başkent Hanoi’ye yaklaşık iki saatlik mesafede yer alan Ninh Binh bölgesine günübirlik bir tur yapmak için yeterince vaktimiz oldu. Tur şirketimiz aracılığıyla, vize için gerekli izin belgesini önceden almıştık; dolayısıyla havaalanında vize işlemlerimiz çok hızlı bir şekilde tamamlandı. İnternette araştırma yaptığınızda, Vietnam vizesi almanın özellikle Türkler ve bazı diğer ülke vatandaşları için ne kadar zor olduğuna dair yığınla yazıyla karşılaşıyorsunuz. Bu nedenle gezi planlarını yaparken beni de en çok düşündüren vize konusu olmuştu açıkçası. Herkes farklı birşey yazmıştı; kimisi Ankara’daki Vietnam Büyükelçiliği’ne şahsen başvuru dışında hiçbir şekilde vize almanın mümkün olmadığını, kimisi başvuru yapılsa dahi son birkaç yıldır hep red kararı çıktığından bahsediyordu. İşte bu noktada yine tur şirketiyle anlaşmış olmanın farkını bizzat deneyimlemiş olduk. Pasaport fotokopisi ve bir iki formla birlikte, birkaç gün içerisinde bir aylık vizemiz sorunsuz bir şekilde alınmıştı.
Çıkış alanında rehberimiz tarafından karşılandık. Karşılıklı sıcak bir selamlaşma ve tanışma faslının ardından dışarıda bizi bekleyen arabamıza doğru yola koyulduk. İlk gün için seçtiğimiz Ninh Binh – Van Long bölgesine yaklaşık iki saatlik bir yolculuk yapacaktık. Daha önce de belirttiğim gibi, Vietnam’da gidilecek mesafeler kilometre olarak kısa olsa da, yolların bozuk olması nedeniyle yolculuk süreleri otomatik olarak uzuyor. Neyse ki konforlu aracımız ve sohbet etmeyi seven rehberimiz sayesinde, yolculuk çok kolay geçti ve ilk durağımız olan eski başkent Hoa Lu’daki Dinh ve Le Tapınaklarına vardık.
Gezip gördüğümüz yerlerin tarihçelerinden pek bahsetmeyeceğim; çünkü gitmeye karar verdiğiniz takdirde rehberleriniz zaten tüm bilgileri sizinle paylaşmaya hazır olacak. Ben bunun yerine mümkün olduğunca çok deneyim ve fotoğraf paylaşmak istiyorum; çünkü bazen bir fotoğraf karesi, satırlarca betimlemeye çalıştığınız bir yer veya durumu ifade etmek için çok daha güzel ve etkili bir yol bence.
Tapınak gezilerinin ardından yerel bir restaurantta öğle yemeğimizi aldık. İşte karşılaştığımız ilk Vietnam yemekleri...
Gitmeden önce yemek konusunda çok sıkıntı yaşar mıyız diye biraz endişelenmiştim doğrusu; çünkü yeni tatlar deneme konusunda çok da açık fikirli olduğum söylenemez, hele ki deniz mahsülleri ya da çeşitli hayvan etleri ve böcekler söz konusuysa J Neyse ki Vietnam mutfağında kendi damak lezzetime uygun yiyecekler bulmakta zorlanmadım, hatta tadı damağımda kalan birçok şey oldu; PHO adlı meşhur çorbaları bunlardan yalnızca biri...
Yemekten sonra, Van Long Nehri’nde yaklaşık iki saatlik kayık gezintimizi yapmak üzere yola çıktık. Bu kez ulaşım aracımız, bölgenin özelliklerine uygun olarak seçilmişti;
İstanbul gibi bir metropolden sonra bir kağnı arabasının tepesinde ilerlerken, pirinç tarlaları arasında yer alan derme çatma evlerinin bahçelerinden yerel halkın gülümseyen yüzleriyle karşılaşmanın, sizi hiç tanımadıkları halde candan selamlamalarına aynı şekilde karşılık vermenin yarattığı hazzı tarif edebilmek zor. Zaten ister en ilkel bölgesi olsun ister en gelişmiş şehri, Vietnam’da turistlere karşı inanılmaz bir güleryüz ve hoşgörü söz konusu; ya da biz çok şanslıydık bilemiyorum. Mesela aynı şeyi Tayland için söyleyebilmek mümkün değil. İlerleyen zamanda Tayland deneyimlerimizi paylaştığımda aradaki farkı eminim hissedeceksiniz.
Nihayet nehir turumuzun başlangıç noktasına vardık ve kayığımıza atlayıp, Limestone Mountains olarak bilinen kireçtaşı oluşumlu dağların ve pirinç tarlalarının arasından süzülerek ilerledik. Duyduğumuz tek ses, küreğin suya her değişinde çıkardığı ve insana huzur veren melodik yankılanmaydı. Muhteşem bir doğayla başbaşa geçirdiğimiz gezinin ardından tekrar aracımıza binip başkent Hanoi’ye ve otelimize döndük.
Şehre vardığımızda çılgın bir motosikletli ordusu karşıladı bizi! Rehberimizin anlattığına göre Vietnam’da kırk milyondan fazla motosiklet varmış. Otelimize yerleştikten sonra hem akşam yemeği yemek hem de etrafı keşfetmek için dışarı çıktığımızda, ilk aklımdan geçen gezimizin sonuna kadar umarım bir motosiklet kazasına kurban gitmeyiz düşüncesi olmuştu. Hanoi’de cadde ve sokaklara dikilen trafik ışıkları yalnızca dekorasyon amaçlı olsa gerek , hiçbir işleve sahip değiller! Adrenalin sevenler için caddede karşıdan karşıya geçmek müthiş bir deneyim J Gerçi bunun yazılı olmayan kuralları var ve bunu uyguladığınız takdirde kısa süre sonra bu düzene alışıyorsunuz... Soğukkanlı olmak ve panik yapmadan adımlarınızı belli bir tempoda sabitlemek işin püf noktası. Eşim bir iki seferden sonra olayı kaptı, ben de ondan aldığım güçle hareket edince daha ilk akşamdan kırk yıllık Vietnamlı olup çıktık!
Hanoi’deki ilk akşamımızda gece pazarına denk geldik. Sokaklar boyu uzayıp giden, yüzlerce tezgahtan oluşan ve Cumartesi akşamları kurulan bir Pazar yeri burası. Yiyecek-içecekten kılık kıyafete kadar ne ararsanız var. Bir süre dolaştıktan sonra, dolu dolu geçen 1. Günümüzün ardından, ertesi günkü Ha Long Bay Turumuz öncesinde enerji depolamak için otelimize geri döndük.
Sabah kahvaltısının ardından, saat 7:45’te - tam sözleştiğimiz zamanda – otelimizden alındık ve Vietnam gezimizin en büyülü zamanlarını geçireceğimiz Ha Long Körfezi Turu’na doğru yola çıktık. Körfezin güzelliği dillere destan. Vietnam’a gidip de bu muhteşem doğa güzelliği karşısında nutku tutulmayan bir insan olacağını sanmıyorum yeryüzünde. UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan bölgede yaptığımız iki günlük tekne turu hafızalarımıza kazındı adeta. Tekneye bineceğimiz yere kadar yolculuk yaklaşık dört saat sürüyor; ama sonrasında rüya gibi geçen iki gün düşünülünce, sekiz saat de sürse değermiş dedirtiyor insana. J
Ha Long Körfezi’ne tur düzenleyen çok sayıda tur şirketi mevcut. Fiyatlar, teknelerin kalitesine ve kalınacak gün sayısına göre değişiyor. Bu cennet körfezin tadını keyifli bir ortamda çıkarmak istiyorsanız, çok düşük fiyatlara sunulan turlardan uzak durmakta fayda var. Zira bu güzellik içinde insanın biraz kendini şımartmasında sakınca yok bence; insan hayatında kaç kere Vietnam’a gidip, dünyanın en güzel yerlerinden biri olarak sayılan Ha Long Körfezi'nde tekne turu yapma şansına sahip olabilir ki!
Teknede önce karşılama kokteyli eşliğinde kısa bir bilgilendirme toplantısı yapıldı. Öğle yemeğinde sunulan yemekler en az doğa kadar muhteşemdi! Personelin ilgisi ve güleryüzü de aynı şekilde... Yemekten sonra hem yüzmek ve kayak gezintisi yapmak hem de Thien Canh Son Mağarası’nı gezmek üzere Hon Co Adası’na vardık. Keyifle geçen yaklaşık iki saatin ardından teknemize geri döndük ve akşam yemeği öncesinde, manzara eşliğinde içkilerimizi yudumlamak üzere üst katta yer alan şezlonglara geçtik. Bundan sonrasını fotoğraflara bırakıyorum J
Sabah yine harika bir kahvaltı sonrası adresimiz bu kez yakınlardaki bir balıkçı köyüydü. Köyün özelliği kara parçasında değil, su üzerinde kurulmuş olmasıydı. Hayatımda ilk kez gördüğüm yüzen evler, yüzen okul ve yüzen bir köy beni inanılmaz etkiledi.
Yağmur, fırtına demeden hayatlarını su üzerinde geçiren bu insanlar, tahmin edebileceğiniz üzere geçimlerini de yine su üzerinden sağlıyorlar. Balıkçılık ve inci üretimi dışında başkaca bir geçim kaynakları yok. Son yıllarda buna bir de bölgeye yapılan turistik geziler eklenmiş.
Köye yaptığımız sabah ziyaretinin ardından son kez teknemize dönüp öğle yemeğimizi aldık ve dönüşe geçtik. Limana vardığımızda yine bizi bekleyen araçlarımızla Hanoi’ye transferimiz sağlandı. İki günlük rüyaya güzel bir final yakışır düşüncesiyle, gece için planımız iyi bir spa merkezi ve şık bir restaurant bulmak oldu. Önceden aldığımız tavsiyeler sayesinde ikisini de bulmakta zorlanmadık.
| Spring Fragrance SPA Merkezi |
| The Green Tangerine Restaurant |
4. GÜN
İlk üç günü şehir dışı gezilere ayırmıştık; 4. gün nihayet başkent Hanoi’yi gündüz gözüyle gezme fırsatımız oldu. Şoförümüz ve rehberimiz saat 8:00’de bizi otelden aldıktan sonra sırasıyla şehrin önemli tarihi ve kültürel yapılarını dolaştık. Turumuz Vietnam’da kurulan ilk üniversite olan Temple of Literature (Edebiyat Tapınağı) ile başladı, Ho Chi Minh’in mozolesi ve evi, One Pillar Pagoda (Tek Sütunlu Pagoda), Old Quarter veFrench Quarter bölgeleri ile devam etti.
Old quarter şehrin en eski yaşam ve ticaret alanlarından. Rehberimiz halkın büyük çoğunluğunun alışverişini hala bu bölgeden yaptığını anlattı. Geçmişte sokak isimleri de o sokakta satılan şeylere göre belirlenmiş. Örneğin bir sokakta ipek kumaş ticareti yapılıyorsa oranın adı ipek sokağı; bir diğerinde mücevherler satılıyorsa oraya da mücevher sokağıydı. Ayrıca insanların evleri ve dükkanları aynı binada yer alıyordu. Yanyana daracık uzun binaların girişi dükkan; diğer katları yaşam alanları şeklindeydi.
Hoan Kiem Gölü, şehirde nefes alabileceğiniz yegane yerlerden; dolayısıyla sabahın erken saatlerinden, gece yarısına kadar yerel halkın en çok vakit geçirdiği yerlerden biri denilebilir. Saat 4:30-5:00 itibariyle göl kenarında başta Thai Chi olmak üzere dövüş sporları ve aerobik yapan insanları izleyebilirsiniz; biz güne en erken 7:00 gibi başlayabildiğimizden spor saatlerini kaçırmış olsak da, öğleden sonra gölün etrafını dolaşırken çok sayıda düğün fotoğrafı çekimine denk geldik. Geleneksel kıyafetleri içindeki gelin ve damatların, kendilerine fon olarak muhteşem manzaralı Hoan Kiem Gölü’nü kullanmak istemelerine hiç şaşırmadım doğrusu, açık hava çekimleri için şehirdeki en güzel yer burası.
5. GÜN
Herşey planladığımız doğrultuda ilerleseydi, Vietnam’daki beşinci günümüzde, görmeyi en çok arzuladığım şehirlerden biri olan Hoi An’da olacaktık. Ama yola çıkmadan önce tüm programı en ince ayrıntısına kadar planlamış dahi olsanız, herşeyi kontrol edebilmek mümkün değil. Tıpkı hayatın kendisi gibi, yolculuklar da sürprizlerle dolu. Filipinler üzerinden gelen tayfun Hoi An’ı tam da bizim gideceğimiz günden bir gün önce vurmuş olduğundan, bu şehirle ilgili planlarımız suya düşmüş oldu; şehrin kendisi de sular altında kaldı! Nehir sularının taşmasıyla birlikte, kalacağımız oteldeki tüm müşteriler de başka yerlere transfer edilmişti. Gidememiş olmamız şanssızlık mıydı yoksa asıl şanssızlığı gitmiş olsak mı yaşacayaktık hala karar verebilmiş değilim; çünkü ne yalan söyleyeyim aklım Hoi An’da kaldı.
Neyse... Bir sonraki sefere diyor ve kaldığım yerden devam ediyorum. Sabah uçağıyla Hanoi’den Saigon’a geçtik. Havaalanında, yeni rehberimiz Dien bizi bekliyordu. Bugünün programı şehir merkezine yaklaşık 40 km uzaklıktaki Cu Chi Tünelleri’ydi.
Vietnam ve ABD arasındaki uzun süreli savaşın en zorlu zamanları bu tünellerin olduğu bölgede geçmiş. Vietkonglar kendi vücut yapılarına göre kazdıkları tünellerde mutfak da dahil olmak üzere tüm yaşam alanlarını oluşturup uzunca bir zaman çok katmanlı bu daracık tünellerde yaşamışlar.
Ormanın içinde birsürü tuzaklar kurarak çok sayıda Amerikan askerini bu sayede alt etmeyi başarmışlar. İri yarı Amerikan askerleri tünellere giremediklerinden çareyi bir süre sonra havadan kimyasal gaz yağdırmakta bulmuşlar. İşin içine kimyasal da girince her iki tarafta da etkileri savaş sonrasında bile görülmeye devam eden sakat doğumlar olmuş ki buna ilişkin fotoğrafları ne yazık ki bir sonraki gün Savaş Müzesi’nde tüm çıplaklığıyla gördük.
Akşam şehre döndükten sonra, günlerdir uzakdoğu mutfağından beslendiğimiz için bir değişiklik yapalım diyerek büyük bir alışveriş merkezinin yolunu tutup kendimizi bir fast food restaurantına attık. Yemeğin ardından da şehirde ufak bir gezintiye çıkıp otelimize döndük.
6. GÜN
Günün öğlene kadar olan kısmı için bir yemek kursu ayarlamıştık. Sabah meşhur Ben Thanh Market’in önünde şefimiz ile buluşarak, öncelikle Pazar alışverişi yaptık. Ben Thanh Market bizdeki Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı ve Taksim’deki Balık Pazarı’nın içiçe geçmiş bir yansıması gibi. Sabah saat 4:00-5:00 gibi hareketlilik başlıyor; akşam saat 18:00’e kadar açık. Hediyelik alışverişi yapmak isteyen turistler de, günlük et-meyve-sebze alışverişi için gelen Saigonlular da burada. Oldukça kalabalık bir yer.
Kısa bir alışveriş turunun ardından başlayan yaklaşık üç saatlik dersimizde üç çeşit Vietnam yemeği öğrendik. Bugüne dek gittiğimiz hiçbir yerde böyle bir deneyim yaşamamıştık; bir ülkenin mutfağına ait bilgiler öğrenmek o ülkenin kültürü ve yaşam tarzına dair büyük ipuçları veriyor insana. Sevimli şefimizin de etkisiyle yemek kursu, Vietnam’da yaptığımız en keyifli aktivitelerden biri olarak anılarımızda yerini aldı. Mutfakla pek fazla ilgisi olmayan eşim bile o günden sonra dünya mutfaklarından farklı örnekler denemeye ve oldukça başarılı yemekler yapmaya başladı.
Yaptığımız yemekleri afiyetle yedikten ve katılım belgelerimiz ile yemek tariflerimizi cebe attıktan sonra, öğleden sonrası için rotamız War Remnants Museum oldu. Savaş yıllarına ait birçok dokümentasyon ve fotoğrafların yer aldığı müzeyi gezmek için oldukça sağlam sinirlere sahip olmak gerekiyor. Savaş tüm vahşeti ve acımasızlığıyla gözler önüne serilmiş. Amerikan askerleri, Cu Chi tünellerinin bulunduğu ormanlık alanı yok edip gerillaları açığa çıkarmak için üzerlerine havadan Agent Orange adı verilen kimyasal gaz bombalarını yağdırdığında, yok olan yalnızca ormanlar ve tüneller olmamış ne yazık ki...Vietnam’da milyonlarca insan bu ölümcül kimyasaldan etkilenmiş, yüz binlercesi ölmüş veya sakat kalmış; gazın etkisi öylesine güçlü ki, 2000’li yıllarda doğan çocuklar bile hala kas ve kemik bozuklukları ve çok çeşitli anomaliler ile dünyaya gözlerini açmışlar.
| Saigon Cooking Class |
Yaptığımız yemekleri afiyetle yedikten ve katılım belgelerimiz ile yemek tariflerimizi cebe attıktan sonra, öğleden sonrası için rotamız War Remnants Museum oldu. Savaş yıllarına ait birçok dokümentasyon ve fotoğrafların yer aldığı müzeyi gezmek için oldukça sağlam sinirlere sahip olmak gerekiyor. Savaş tüm vahşeti ve acımasızlığıyla gözler önüne serilmiş. Amerikan askerleri, Cu Chi tünellerinin bulunduğu ormanlık alanı yok edip gerillaları açığa çıkarmak için üzerlerine havadan Agent Orange adı verilen kimyasal gaz bombalarını yağdırdığında, yok olan yalnızca ormanlar ve tüneller olmamış ne yazık ki...Vietnam’da milyonlarca insan bu ölümcül kimyasaldan etkilenmiş, yüz binlercesi ölmüş veya sakat kalmış; gazın etkisi öylesine güçlü ki, 2000’li yıllarda doğan çocuklar bile hala kas ve kemik bozuklukları ve çok çeşitli anomaliler ile dünyaya gözlerini açmışlar.
Yaklaşık üç saat geçirdikten sonra müzeden dağılmış bir halde çıktık ve ben bir kez daha Vietnam halkına hayran oldum. Yaşanan onca acıya rağmen bir şekilde geçmişe sünger çekmeyi ve hayatlarına devam etmeyi başarmışlar; rehberimiz şu anda Amerika ile olan ilişkilerde herhangi bir düşmanlık söz konusu olmadığını özellikle belirtti, çekilen acıların tamamen unutulmasının elbette imkansız olduğunu ama kimseye kin beslemediklerini, Vietnam halkının bağışlayıcı insanlar olduğunu anlattı bize. Yalnızca fotoğraflardan şahit olduğum vahşet karşısında bağışlayıcı olabilmek büyük bir erdem olsa gerek; çünkü bence kolay kolay affedilecek bir yanı yoktu başlarından geçen şeylerin.
Kendimizi toparlayıp, gündüz gözümüze kestirdiğimiz Hard Rock Cafe’nin yolunu tuttuk akşam yemeği için. Bugüne dek gezdiğimiz ülkelerde uğrama fırsatımızın olmadığı Cafe’nin konseptini çok merak ettiğimizden bu kez kaçırmayalım dedik. Çalan güzel müzikler, leziz nachos tabağı ve kokteyllerimiz ile birleşince keyifli bir akşam daha yaşadık.
| Hard Rock Cafe - Saigon |
7. GÜN
Vietnam’daki son günümüzü ülkenin pirinç ve yiyecek ambarı olarak da anılan Mekong Delta bölgesini gezmeye ayırdık. Delta bölgesindeki verimli topraklarda çok sayıda tropikal meyve-sebze yetiştiğini ve ayrıca Vietnam’daki pirinç üretiminin yarıya yakınının yine bu bölge topraklarından sağlandığını rehberimizden öğrendik. Yolculuğumuz yaklaşık iki saat sürecekti. Yolda bir dinlenme tesisinde mola verip Vietnam kahvelerimizi yudumladık. Dünyadaki en güzel kahvelerden biri Vietnam kahvesi dersem hiç abartmış olmam. Özellikle sıcak havada içimizi serinleten buz gibi soğuk aromalı kahvelerinin tadını anlatmaya kelime bulamıyorum. Zaten tüm Vietnam gezimiz boyunca sık sık kahve molaları verdik kendimize.
İki saatlik yolculuk sonunda, öncelikle bizim için özel olarak hazırlanan teknemizle Vam Xep kanalı üzerinden ziyaret edeceğimiz ufak adacığa vardık.
| Özel Teknemiz |
İlk durağımız bir arı çiftliğiydi ve çiftlik sahipleri yöreye özel ballı çay ikramında bulundular. Ardından at arabasıyla köyde ufak bir gezintiye çıktık ve köy hayatını yakından gözleme fırsatı bulduk. Gezi sonrasında sıra iki yanı palmiye ağaçlarıyla kaplı kanalda inanılmaz keyifli bir sandal turu yaptık. Turun sonunda ise geleneksel müzik dinletisi eşliğinde çeşitli tropikal meyveleri tadacağımız yere vardık. Meyveyle çok fazla arası olmayan bir insan olarak diyebilirim ki, Vietnam’daki tropikal meyvelerin lezzeti muh-te-şem! Gönül isterdi ki hepsini bir bavula koyup İstanbul’a getirmek mümkün olsun... Yeşillikler içindeki huzur verici gezimizin yemekten önceki son durağı hindistan cevizinden şekerlemelerin yapıldığı bir atölye oldu. Bana göre Halong Bay’den sonra Vietnam gezimize damga vuran Mekong Delta turundan bazı kareleri aşağıda paylaşıyorum.
| Dost canlısı arılar :) |
| Muhteşem rehberimiz Dien |
| Kokusu cehenem tadı cennet diye adlandırılan meyve Durian |
Öğle yemeğimizi almak üzere yine tekneyle kısa bir yolculuk yapıp, dört yanı palmiyelerle ve çiçeklerle kaplı rüya gibi bir restauranta vardık. Bu kez geleneksel menü olan çorba, spring roll ve pilava ek olarak “elephant fish” adı verilen bir balık türünü tattık.
Yemekten sonra, teknemizde ikram edilen leziz hindistan cevizi suyu eşliğinde Mekong nehrine veda ederek aracımızın bizi beklediği yere vardık. İnanılmaz keyifli bir gün geçirmiş, Vietnam’ın başka bir yüzünü de bu tur sayesinde görmüş olduk.
Yemekten sonra, teknemizde ikram edilen leziz hindistan cevizi suyu eşliğinde Mekong nehrine veda ederek aracımızın bizi beklediği yere vardık. İnanılmaz keyifli bir gün geçirmiş, Vietnam’ın başka bir yüzünü de bu tur sayesinde görmüş olduk.
Dönüşte adresimiz alışveriş yapmak için yine Ben Thanh Market oldu. Ufak tefek hediyelikler aldıktan sonra ufak bir dinlenme molası vermek için otele geri döndük. Konakladığımız her iki otel de şehrin tam göbeğinde yer aldığından, serbest zamanlarımızda kendi başımıza keşif turlarına çıkmak hiç de zor olmadı.
Vietnam’daki son gecemiz için meşhur bir sushi restaurantına rezervasyon yaptırmıştık. Eşimin aksine sushiden hiç haz etmem; ama burada gelirken mümkün olduğunca farklı tatlar denemeye söz vermiştim. Trafik nedeniyle rezervasyonumuza on beş-yirmi dakika kadar geç kalınca tam iki kez arandık; gittiğimizde de sebebini anladık. Yanlış hatırlamıyorsam iki ya da üç katlı olan restaurant tıka basa doluydu. Giriş katı normal restaurant düzeninde olan yerin üst katları, her birinde dört- beş masanın yer aldığı birçok odadan oluşuyor, odalara girerken ayakkabılar çıkarılıyordu. Düzene uyup ayakkabılarımızı bir kenara koyduktan sonra masamıza geçtik ve siparişimizi verdik. Masaya ilk getirilen el bezi büyüklüğünde nemli sıcak havlular oldu. Vietnam’da gittiğimiz hemen her yerde aynı uygulamayla karşılaştık; sokaklardaki seyyar lokantalarda ne kadar hijyenden uzak bir görüntü sergiliyorsa, normal restaurantlarda tam tersi bir durum söz konusu. Tabii burada bir parantez açmakta fayda var; gezimiz boyunca halkın günlük hayatını istisnasız en iyi şekilde gözlemleyebileceğiniz yerlerden olan seyyar lokantalardan biz de birkaç kez yemek yedik ve sağlık açısından hiçbir sıkıntı yaşamadık.
Gittiğimiz sushi restaurantında ilginç olan bir başka şey de bazı yemeklerin masa başında pişirilmesiydi. Garson yan masamızda oturan ailenin siparişini, yanında getirdiği elektrikli ocak üzerine koyduğu tava içinde sırasıyla sebze ve etleri pişirdikten sonra servis etti.
İlk kez içtiğim sıcak sake (Japonların pirinç ve tahıldan yapılan ve tadı tatlı şarabı andıran ulusal içkisi) çok hoşuma gitmese de seçtiğimiz sushi tabağı gerçekten çok lezzetliydi. Yemekten sonra ufak bir yürüyüş yaptıktan sonra eşyalarımızı toplamak ve ertesi sabahki uçuşumuzdan önce dinlenmek üzere otelimize döndük.
| The Sushi Bar |
Vietnam-Kamboçya-Tayland üçgeninde geçireceğimiz yirmi günlük seyahatimizde en başından beri beni en çok heyecanlandıran yer neden bilmiyorum ama Vietnam olmuştu. Ufak yapılı, sevimli şapkalı, motosikletli, güler yüzlü insanların ülkesinde gördüğüm herşey de boş yere heyecan yapmadığımı anlattı bana. Pirinç tarlalarından, eşsiz güzellikteki sahillerine, köylerinden şehirlerine her yerin hakkını vererek baştan sona gezebilmek için en az yirmi gün gerekse de, bir hafta içinde de tadı damağınızda kalacak, hayat boyu unutamayacağınız birçok an yaşayabilmek mümkün Vietnam’da. Görmüş geçirmiş insanların ülkesi Vietnam; Amerika gibi dünyada süper güç kabul edilen bir ülkeye karşı yıllarca verilen mücadelede ayakta kalmayı başarmış, yaşanan büyük acılara rağmen hoşgörüsünden birşey kaybetmemiş insanların ülkesi Vietnam. Hem farklı kültür ve yaşam tarzı hem tarihi ve doğal güzellikleriyle insanı kendine hayran bıraktıran, dopdolu bir ülke Vietnam.
Gezimizin bir haftası göz açıp kapayıncaya kadar geçti diyebilirim. Ve aklım gördüğümüz yerlerin yanında, gezemediğimiz onlarca güzellikte kaldı desem yalan olmaz. Ama genel olarak öyle güzel bir deneyim yaşadık ki, başka insanların da aynı tatları alacağı güzel turları organize etmeyi bu yüzden çok istedim. Ayrıca bu sayede yeniden bu güzel ülkeye seyahat etme fırsatı bulabileceğim düşüncesiyle de içim kıpır kıpır diyebilirim. J
Merhaba Eda, öncelikle ellerine yüreğine sağlık. Vietnam- Kamboçya- Tayland tatilimizin üzerinden uzun zaman geçmişti. Sayende oralara tekrar gittim geldim. Ne kadar güzel yerler. Özellikle Vietnam. Bizim için çok özel bir yer. Herkese şiddetle tavsiye ediyorum.
YanıtlaSilHerşey gönlünce olsun. Başarılar diliyorum. Sevgiler Gökçe
Merhaba Gökçe,
YanıtlaSilBeğenmene çok sevindim, yorumların benim için değerli. Güzel dileklerin için de ayrıca teşekkürler.
Sevgiler.
Çok teşekkürler. Güzel bir yazı olmuş. Yapacağım Vietnam gezisi için bulunmaz bir rehber...
YanıtlaSilTeşekkür ederim, yardımcı olabildiysem ne mutlu bana...
Sil